İçeriğe geç

intizam: vergi

(Bir problem çıkmazsa ya da tembellik etmezsem bu konuyu sesli olarak uzun uzun anlatıp yayınlayacağım, o kadar yazmaya mecalim yok.)

Selamlar.

Umarım iyisinizdir, artık bir süredir bahsetmek istediğim Türk vergi politikasını ele alma vakti geldi. Bir hafta sonra yayınlayacağım dedikten sonra yaklaşık 8 ay geçmiş, ben de farkındayım.

Neden şimdi diye soracak olursanız, son yazımı yayınladığımdan beri Türkiye’de, özellikle Türk ekonomi dinamiğinde bir şeyler değişti. Hepimizin son zamanlardan aşina olduğu, dillere pelesenk olmuş ekonomide “ortodoks” yaklaşım, seçimin de sona ermesiyle siyasetten bir nebze de olsa arındırılmış, şovmenliğe meze edilmemiş bir ekonomi yönetimine yol açtı. Bu, biraz da mevcut hükümetin de ekonomideki durumun vahametinin, artık irrasyonel yaklaşımlarla uygulanan mantığa sığmayacak pratiklerle tolere edilemez noktaya geldiğini anlamasıyla oldu. Hatta cumhurbaşkanı, kendisinden beklenmeyecek bir şekilde “milletimizi” bunaltan bir ekonomik krizden dahi bahsetti. Gerçi bunu da bir imtihan olarak nitelese de bu nitelemeyi de mevcut siyaset ortamında maruz görmek lazım. Bu kadarı kadı kızında da olur, halk imtihanları sever.

Tüm bu değişimler güzel şeyler. Pekâlâ anladık, bravo. Ancak Türk ekonomisi, yalnızca Merkez Bankası’nda akılcı manevralarla düzelebilecek limiti çoktan geçti. Atı alan Londra’ya ulaştı. Faizin kademeli olarak artırılması, kredilerde daralmalar, kamuda israfın önüne geçilmesi, ekonomide görece bir güven ortamı oluşturdu, bunlar hepimizi tatmin ediyor. Ancak eğer bunların bir anlam kazanmasını ve gerçek bir sonuç vermesini istiyorsak şimdi önümüzde, artık elimizi taşın altına koyup, tüm bilgi birikimimiz ve geçmişten öğrendiklerimizle düzeltmemiz gereken ciddi bir mesele var: Vergi!

Devlet, kazandığınızdan, satın aldığınızdan ve sahip olduğunuzdan pay alır. Sizin parayla etkileşime geçip de devletin sizden pay almadığı bir senaryo sağlıklı bir senaryo değil. Vergi, doğru toplandığında haraçların en güzeli ve en sağlıklısıdır. Ancak yanlış toplanan vergi, bütün insanlar için hayatı cehenneme çevirir. Türk devletinin vergi ve serbest piyasayı anlama biçimi o kadar ilginç ki, şirketlerin vergilerini sileyim onlar da daha çok çalışsın daha çok istihdam sağlasın fikrini sağlıklı bir fikir sanıyor. Hatta kayıtlı işçilerde, işçilerin gelirlerinin asgari ücret kadar olan kısmından vergi almamayı bir lütufmuş gibi öne sürüyor. Dostlar, para gökten inmez. Devlet o parayı bir şekilde sizden alır. Bunu doğrudan vergiyle, gelire orantılı olarak alması herkes için en hayırlısı. Bu tarz manasız uygulamalar ekonomide bozulmalara yol açıyor.

Devletlerin bütçelerinin hemen hemen tamamını vergi gelirleri oluşturur. Verginin şu aşamada bizi ilgilendiren iki türü var, bir tanesi doğrudan, ötekisi dolaylı vergi. Meseleyi açmadan önce şu bilgiyi vereyim, Türk vergi toplama politikası, dolaylı vergi üzerine kurulmuştur. Doğrudan vergi toplamaya korkan bir yapısı vardır. Bu, bütün demokrasisi oturmamış ve serbest piyasa ekonomisini anlayamadan uygulamaya çalışan devletlerin ortak problemi. Dünya’nın hemen hemen bütün gelişmiş ülkelerinde vergi gelirlerinin lokomotifi gelir vergileridir. Gelir vergisi dediğimiz şey esasında bireysel gelirlerin ve kurumların gelirlerinin vergilenmesi. Bunlar, gelire orantılı olarak farklı yüzdelik dilimleriyle alınır. Gelişmiş ülkelerde gelir vergisinin (bireysel ve kurumlar vergisi toplamı) toplam vergiler içerisindeki oranı, en az yüzde 40 seviyelerindedir. Bu sayı ABD’de yüzde 50’ye kadar çıkıyor. Türkiye’de ise yüzde 22 seviyelerinde. Ancak bundan Türk devletinin çok merhametli olduğu ve halkının gelirine göz dikmediği sonucunu çıkarmayın. Türkiye’de doğrudan vergi toplama sistematiği zayıf. Bunun istemli yahut istemsiz olduğu konusunda yorum yapmayacağım. Bugün çarşıya çıkarsanız, bazı dükkanların fiyat etiketlerinde kartla alımda ve nakit alımda farklı fiyatlar uygulandığını göreceksiniz. Bunu banka komisyonunu bahane ederek aklamaya çalışıyorlar. Bu konuda da yorum yapmayacağım. Bu ülkenin, vergi kaçakçılığıyla mücadele için kurulmuş zabıtaları var. Kayıt dışı ekonomi hem kontrolsüz hem de öngörülemez bir enflasyona yol açar. Velhasıl, doğrudan vergiyi toplamayan yahut toplayamayan devlet, dolaylı vergiye yüklendikçe yükleniyor. 3 tane telefona uygulayacağı ÖTV indirimini de bir lütufmuş gibi anlatıyor.

Dolaylı vergi, üretim zincirindeki her bir ürüne uygulandığından, birçok vergi katmanının malın nihai fiyatına dahil edildiği bir vergi piramidine yol açar. Öyleyse dolaylı vergiyi ana vergi kaynağı olarak belirleyen ülkeler, üretim zinciri kısa olan, yani basit ve az nitelik gerektiren katma değeri düşük mal üreten işletmelere fayda sağlarken, üretim zinciri uzun, pek çok farklı aşamadan geçmesi sebebiyle kompleks olan ve nitelikli işçi gerektiren, katma değeri yüksek mal üreten işletmelere zarar vererek bu işletmelerin iş kararlarını olumsuz manada etkilemekte ve ekonomiyi bozmaktadır. OECD ülkeleri arasında dolaylı verginin toplam vergi gelirleri arasındaki oranı en yüksek olan ülkelerden birisi Türkiye. Türkiye’den yüksek birkaç ülke var, Şili, Kolombiya, Kosta Rika gibi. Bu ülkelerin siyasi ve ekonomik niteliği de Türkiye’den pek farklı sayılmaz, biraz nicelik farkı var.

Sosyal devletlerde verginin amaçlarından bir tanesi de gelir adaleti sağlamak suretiyle herkesin sürdürülebilir bir yaşama sahip olmasına olanak tanımaktır. Bu sebeple gelir vergilerinde farklı vergi dilimleri uygulanır. Gerektiği durumlarda bu vergilerle, geçinmekte problem yaşayan insanlara destek sağlanır. Dolaylı vergi aynı zamanda “dolaylı” bir adaletsizliğe de yol açar. Bir milyarderin döner aldığında ödediği vergiyle, sizin döner aldığınızda ödediğiniz vergi aynı ancak bir milyarderin ödediği gelir vergisinin oranıyla sizinki aynı değil.

Velhasıl, dostlar hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız, bu ülkede yaşıyoruz ve bu ülkedeki her problem, uygulama pratiğindeki her yanlış direkt olarak bizi etkiliyor. Ekonomi de bu etiklerin en büyüğüne sahip. Öyleyse bu konuda bilinçlenmek ve halk olarak birincil görevimiz olan, hükümetin politikalarına geri dönüş vermeyi, gerekirse protestolarla aksiyon almayı (bu konuda Teferruat yazımızı okumanızı tavsiye ederim.) esas edinmek gerekir.

Teşekkürler,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir