İçeriğe geç

yol ayrımı: put ve tanrı

Kelimeler hakikatin kendisi değil, hakikate işaret eden trafik levhalarıdır. Karşımda yanan bir ateş gördüğümde ve bu gördüğüm ateşi kelimelerle kağıda döktüğümde kağıt yanmaz. Çünkü kağıtta yazan şey ateşin kendisi değil yalnızca ismidir. O halde kağıda yazdığım ateş kelimesi ancak hakikatte karşımda yanmakta olan ateşi işaret edebildiği ölçüde doğrudur. Dolayısıyla isimlendirme yalnızca iletişim anında kendisine işaret edilen şeye giden sembolik bir yoldur. Bu sebeple isimlerin ve isimlendirmelerin zatı gereği bir hakikati yoktur.

Aynı şekilde kelimeler birçok nesneyi diğerinden ayırt etmemizi de sağlar. Karşımda yeşil ve kırmızı renkte iki tane kalem var ve ben “Yeşil kaleme bakın.” diyorum. Siz kırmızı kaleme değil yeşil kaleme bakıyorsunuz çünkü yeşil kaleme işaret etmek için kullandığım ibare ortak sembollerimize dayanmaktaydı ve yeteri kadar ayırt ediciydi. Sarı kaleme bakın deseydim burada bakılacak böyle bir kalem yok derdiniz. Dolayısıyla kelamım bir anlam ifade etmemiş olurdu.

Gelelim konumuza;

Tanrı (veya Allah) kelimesi, ancak tüm noksanlıklardan münezzeh olan yaratıcıya verilen isimdir. Bu kelimenin ayırt edici özelliği “kusursuz yaratıcı” olmasıdır. Dolayısıyla ancak ve ancak kusursuz bir yaratıcıya işaret ettiğimiz vakit kelimeyi doğru manasında kullanmış oluruz. Kusurlu bir yaratıcıya veya yaratılmışlık özelliklerine sahip bir yaratıcıya işaret ettiğimiz vakit gerçek Tanrı’ya değil, başka bir şeye işaret etmişiz demektir. Bu başka şeylere kısaca put denir. Putlar da hakikate nisbetle durumlarına göre ikiye ayrılırlar. Gerçekte var olan putlara Vesen, gerçekte var olmayan fakat insan ürünü olan putlara Sanem diyelim.

Vesen’in örneği güneş, ay, yıldızlar, ağaç gibi tabiat nesneleridir. Birçok çeşidi bulunsa da genel olarak Vesenistler bu nesnelerin kainatı yarattıklarına inanırlar ve bu yüzden onlara taparlar. Halbuki bu nesnelerin kendileri de yaratılmışlık özellikleri taşımaktadır ve bu yüzden gerçek ilah değillerdir. Bu durumda taptıkları şey gerçek Tanrı’ya işaret etmediği için bu kişiler putperest olarak adlandırılırlar.

Sanem’in örneği ise iki şekilde verilebilir. Birincisi dış dünyada karşılığı olan ve insan tarafından meydana getirilen taş, helva, peynir ve buna benzer şeylerden oluşturulan putlardır. Bunların gerçek ilah olmadıkları da Vesen örneğindeki gibi gösterilebilir.

Sanemistlerin ikinci şekli ise dış dünyada bir karşılığı olmayan fakat insan zihninin ürünü olan putlardır. Bunun en açık örneğini Yunan mitolojisinde görebiliriz: Birbirini kıskanan, zina eden, iki yüzlü, yalan söyleyen, zulmeden tanrılar… Örneğin Zeus. Tüm bu özellikler yaratılmışlık özellikleri taşımakla beraber zaten gerçekte de var olmayan, yalnızca insanın hayal ürünü olan zihinsel imgelere işaret etmektedir. Sanemizmin bu şekline Hayali Putperestlik diyelim.

Buraya kadar olan kısımdan anlaşılmıştır ki Tanrı denilen veya Tanrı yerine konulan şeye Tanrı dememizin hakikatte bir hükmü yoktur, önemli olan gerçekten de bu tasavvurun veya isimlendirmenin gerçek dünyadaki karşılığının hakiki Tanrı olup olmamasıdır. Eğer bu Tanrı tasavvuru gerçek Tanrı’yı değil de tabiatta var olan bir şeyi işaret ediyorsa Vesenizm, tabiatta var olmayıp insan tarafından var edilen bir şeyi işaret ediyorsa Sanemizm, hiçbir şekilde var olmayıp insan tarafından yaratılan zihinsel bir imgeyse Hayali Putperestlik adını alır. Günümüzde yaygın olanı ise sonuncusudur.

Örneğin bazı insanlar bir şeye taptıklarını iddia etsinler. Neye tapıyorsunuz diye sorulduğunda gökyüzünde oturan beyaz sakallı dev bir dedeye tapıyoruz ve adına da Allah diyoruz deseler bu kişiler gerçek Tanrı’ya değil kafalarında ürettikleri bir zihin putuna tapmış olurlar. Çünkü özelliklerini söyledikleri şey gerçek Tanrı değildir. Ve özelliklerini söyledikleri şey var olan bir şey bile olmadığından dolayı bu kişilere hayali putperest adını vermek gerekir.

Aynı şekilde bazı insanlar bir şeye taptıklarını ve bunun isminin Allah olduğunu ve Allah’ın insanlara İslam diye bir din gönderdiğini söylesinler. Bu Allah’ın eli, ayağı, yüzü gibi organlarının olduğuna, kelimelerinin/sözlerinin sesleri ve harfleri dahil olmak üzere yaratılmamış olduğuna, Allah’ın arş dedikleri bir yere oturduğuna ve cennette şu an gözümüzle televizyon izlediğimiz gibi Allah’ın da gözle görüleceğine iman etsinler. Kullarının gücünün yetmeyeceği şeylerden, hatta kullarının ilim sahibi olmadığı bilgilerden onları sorumlu tutabileceğine inansınlar. Kendisine hoş geleni yapıp kendisine hoş gelmeyeni yapmayacağına, adalet ve iyi gibi kavramların taptıkları o şeyin keyfi iradesine bağlı olduğuna inansınlar. Hatta dilerse bize yalan da söyleyebileceğine, iyi ameller yapanları cehenneme atabileceğine, kötü ameller yapanları da cennete alabileceğine ve bunun kötülük olmayacağına iman etsinler. Hatta iman edilmesi gereken şeylerin delile ihtiyacı olmayacağına, Allah’ın bizden yalnızca doğru inancı ve doğru dini tombala torbasından çıkan numara gibi tutturmamızı istediğine inansınlar. Tüm bunlar onların taptıkları şeyin sıfatları olsun ve o şeye Allah ismini versinler.

Fakat ne yazık ki tüm bu isimlendirmelerin ve vasıflandırmaların gerçekte işaret ettiği bir varlık yoktur. Tüm bu isimlendirmelerden sonra enter tuşuna bastığımızda karşımıza hiçlik çıkmaktadır. Şu şu özelliklere sahip şeye tapıyor olabilirsiniz fakat o özelliklere sahip şeyin öncelikle var olması ve kendisine işaret edilebiliyor olması gerekir. Dolayısıyla bu kişilerin Allah diye isimlendirdikleri şey varlık düzleminde değil hayal düzleminde bulunan sarı kalemdir. Dolayısıyla kendilerini yaratan Tanrı’ya değil kendi yarattıkları tanrıya ibadet etmektedirler.

Gerçek Allah’ın ilk cümle hariç diğer iddialarla bir alakası yoktur. Bu “şeyin” işaret ettiği bir şey de varlık düzleminde bulunmamaktadır. Çünkü Gerçek Allah yaratılmışlık özelliklerinden münezzeh olmalıdır. Organları olamaz, bir mekanda bulunamaz, gözle görülemez, kullarına zulmedemez, yalan söyleyemez, kötülük yapamaz ve delilsiz iman gibi sefih şeyleri kullarından isteyemez. Tüm bunlar O’nun zatına mantıksal bakımdan ters imkansız ve çirkin paradokslardır. Dolayısıyla bu tür insanların kullandıkları Allah kelimesinin işaret ettiği şey gerçek Allah değil kafalarında ürettikleri bir zihin putudur. Benzerlik yalnızca önümdeki sandalyeye Allah adını verenin isimlendirme benzerliğinde olduğu gibidir. Bu sebeple tanrısını hayal gücü vesilesiyle var eden bu grubun hayali putperestler içinde sayılmaları gerekir.

yazan: mehmet tayfun küçük

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir